Akan Saatler

Yıkılmaya yüz tutmuş bir binanın tepesine oturdum ve izledim. Caddenin her bir köşesi tanımadığım yabancı simalarla dolu fakat kulaklarımla işittiğim  kahkaha seslerine fazlasıyla aşinayım. Hepsinin ruhları birbirinden çirkin, birbirinden perişan. Sanki her biri bu uyumun içinden çıkıp, harabeye dönmüş ruhlarına ulaşmak ister gibi bitkin, zihinleri dar, sözcükleri solgun ve gariplik içinde kıvranan ifadelerinden kaçmak ister gibi yorgun.

Gittiğim her uçsuz bucaksız, ücra diyarlarda saf bir ruh arayışına çıktım. Sonra mevsimler geçti, yapraklar döküldü, nehirler doldu, dondu ve taştı. Akrep yelkovanı kovalamaktan bitap düşmüş, bu amaçsız, müşkül yorgunluğuna karşı özgürlüğünü ilan etmek ister gibi, tarihe ve geçmiş olan bütün asırlara meydan okurmuş gibi, başına buyrukluğunu ilan etmiş. Bir gün bir at sineği olmuş, herkesin huzurunu kaçırmış. Bir gün deli bir ressam olmuş, sanatına ömrünü vermiş fakat zamanında değer görememiş. Bir gün ise Japon bir keşiş olmuş fakat „burada zaman akmaz“ denip kovulmuş. Zamanı durdurup kayıp ruhunun arayışında girdiği labirentler ona dar gelmiş. Başta bir başkaldırıyla ruhunu bulmak için çıktığı yol, esasından sapmış. Zaman, o zaman anlamış, ruhunu bulmak için çıktığı yol, ruhunu kovalamak olmuş. Zaman, o zaman anlamış, onun tek bildiği şey ulaşılmazı kovalamakmış. Onun ruhu güneşmiş, gece yansıyan ay ışığıymış, sonbaharda yaprakların çıtırtısı, bir yaz günü sahilde çalan gitar ezgisiymiş.

Aşağıdan gelen korna sesinin binalar arasında yankılanmasıyla irkilip, işlek caddeye son bir kez göz gezdirdim. Sonra gökyüzünün saf maviliklerinden kırmızıya dönen açıklıklarına daldı bakışlarım. Kırmızının en yoğun olduğu ufuk çizgisine doğru özgürce süzülen leyleklere ilişti gözlerim. Bir süre onları seyrettim ardından sakince derin bir nefes aldım ve seslice bıraktım, göç zamanı gelmişti anlaşılan.

Picture of Emel Demiraslan

Emel Demiraslan

Lorem ipsum dolor sit amet consectetur adipiscing elit dolor